ETİK KADROLAŞMA 17 Mart 2010
Her gün hükümetin kendi arka
bahçesini ülkedeki en küçük birimlere kadar taşıma çabasının yeni
örneklerine şahit oluyoruz.
Sağlık Bakanlığı geçtiğimiz hafta Resmi Gazete'de yayımladığı yeni Klinik
Araştırmalar Hakkında Yönetmelik ile etik kurullara ilahiyat fakültesi
mezunu bir üye atanmasına karar verdi. Daha önce Avrupa Birliği'ne uyum
çerçevesinde kurullara "sağlık alanında çalışmayan bir üniversite mezunu"
atanmasına yönelik alınmış olan karar, kaşla göz arasında kadrolaşma amaçlı
dini bir içeriğe bürünüverdi. Milletimiz artık okunmuş hap yutacak.
Bakanlık yetkilileri bu kararlarının nedeni olarak "din adamlarındaki insan
hassasiyeti"ni mazeret göstermişler. Demek ki biyomekanik doktorası yapan
bir makine mühendisi olarak ben ilerde ancak terminatorlar ile ilgili bir
etik kurulunda yer bulabileceğim. Ne arasın benim gibilerde insan
hassasiyeti?
Konu Terminator dolayısıyla sinemaya
gelmişken, uzaktan takip edebildiğim kadarıyla bu aralar
memlekette bir Eşrefpaşalılar rüzgarı esiyormuş. Ünlü cemaatin
üyeleri, liderlerinin gençlik yıllarına gönderme yaptığı iddia edilen filmi
izlemek için topluca salonları dolduruyorlarmış. Hatta başbakan ve hükümetin
bazı ileri gelenleri de filmin galasına katılmışlar. Şimdi düşündüm de
verdiğim son bilgi okurun zekasına hakaret gibi algılanabilir. Bu yaptığım "kışın kuşlar sıcak ülkelere göç ederler" dedikten sonra
"leylekler de" diye eklemeye benziyor.
Eşrefpaşalılar seneye hükümetin
telkinleriyle En İyi Yabancı Film dalında Türkiye'nin Oscar aday adayı
olarak gösterilirse şaşırmam. Olur da gösterilmezse jüriye birkaç imam hatip
mezunu sokularak bir dahaki sefer için iş sağlama alınabilir.
Ne de olsa demokrasi
tramvaylarında çare tükenmez.
Veda filmi de
hala ülkemiz sinemalarında vizyonda. Aslında bir sinema sevdalısı olarak,
ülkedeki siyasi cephelerin fikirlerini ve dünya görüşlerini beyazperdenin
kültürel ortamında yarıştırmalarını destekliyorum. Bütün bu curcunanın
içinde bari sanat kazansın.
F PLANI 11 Mart 2010
Türkiye sürprizlerle dolu bir ülke. Hiç beklenmedik bir anda hiç ummadığınız bir kişi, uzun uzun anlatmaya çabaladığınız şeyleri kısa ve öz şekilde dile getirebiliyor. Bu seferki özet aslında bir itiraf. Üstelik en sevdiğim politik alegori tarzında bir itiraf.
Başbakanın partisinin genel başkan yardımcısı Ekrem Erdem, bilgisayarlarda F klavye kullanımını yaygınlaştırmak için girişimlere başladı. Bu değişimdeki hedef kitlelerinin ne olduğunu ise net bir şekilde açıkladı: Çocuklar! Bakalım ne demiş Erdem:
"Q klavye ile yazma alışkanlığını değiştirmek biraz zor... Okullardaki bilgisayar sınıflarındaki klavyelerin F klavyeye çevrilmesi için Milli Eğitim Bakanlığı'mızla görüşeceğiz. Ardından bunu kamu kurumlarımıza yaygınlaştırmak için gayret göstereceğiz."
Erdem'in ağzına sağlık! Son yıllarda Türkiye'de yaşanan yoğun siyasi çekişmenin nedeninin, gelecek nesilleri yönlendirme arzusu olduğunu daha önce yazmıştım. Erdem'in sözlerindeki Q klavye kısmını Atatürk ilke ve devrimleriyle, F klavye kısmını da ılımlı islam prensipleriyle değiştirip açıklamayı tekrar okuyalım:
"Atatürk ilke ve devrimlerine olan alışkanlığı değiştirmek biraz zor... Okullarda ılımlı islam prensiplerine dönülmesi için Milli Eğitim Bakanlığı'mızla görüşeceğiz. Ardından bunu kamu kurumlarımıza yaygınlaştırmak için gayret göstereceğiz."
Planın ne olduğunu bundan güzel kimse anlatamazdı doğrusu.
Alegori kısmını geçip hikayeyi bir de aslıyla ele alalım. Doğru, F klavyedeki harf dağılımı Türkçe'ye daha uygun. Ama hükümetin yaptığı çoğu hamle gibi F klavyeye geçme projesi de başbakanın sürekli tekrarladığı Avrupa Birliği'ne girme hedefine biraz ters düşmüyor mu? Çocuklar tam F klavyeye alışacaklar, bu sefer de AB'ye girip serbestçe diğer ülkelerde çalışmaya başladıklarında afallayacaklar. Bir kere alıştıktan sonra F klavye ya da Q klavye standart kullanıcılar için çok fark etmiyor. Dahil olunmak istenen bir birliğe uyum daha önemli değil mi? Kardeşim Viyana'dan İstanbul'a her gelişinde evdeki F klavyeye küfürü basardı. Geçtik Q klavyeye, oldu bitti. Daha sonra ben de Almanya'da bu geçişin faydasını gördüm.
Ben zaten hükümetin AB'ye girme gibi gönülden bir arzusu olduğuna inanmıyorum. Bari inananlarla bu kadar alay etmesinler. AB hükümet için klasik tabiriyle bir amaç değil araç. Ama bir yandan batıya dahil olmaktan bahsederken diğer yandan böyle içe kapanmaya yönelik kararlar almaya devam ederlerse, bugüne kadar kandırdıkları yolcular tramvayı tek tek terk ederler, benden söylemesi! Daha son durağa çok var.
Mart 2010 / www.kavadarli.com
KAVADARLI
İletişim:
guven@kavadarli.com